Son dönemde Türkiye'nin farklı şehirlerinde, özellikle de Mardin, Batman ve Halfeti gibi yerlerde belediye başkanlarına kayyum atanması, ülke gündeminin ilk sırasına yerleşmiş durumda. Bu uygulama, sadece siyasi bir hamle değil, aynı zamanda Türkiye'deki demokratik yapının geldiği nokta açısından da son derece endişe verici bir durum. İçişleri Bakanlığı tarafından atanan kayyumların, kamuoyunda nasıl bir algı oluşturduğuna göz atmak ve bu tür uygulamaların demokrasimizi nasıl erozyona uğrattığını tartışmak gerekiyor.
Anayasaya Aykırılık ve Siyasi Operasyon
Kayyum atamaları, Anayasa'nın 127. maddesine dayandırılarak gerçekleştiriliyor. Ancak bu tür düzenlemelerin, aslında hangi koşullar altında uygulanması gerektiği hususu sorgulanabilir. Gerekçe olarak sunulan "terörle mücadele" yaklaşımı, siyasi muhalefeti susturmanın bir aracı haline geldiğinde, bu durum demokrasinin sağlıklı işleyişine ciddi bir darbe vurur. Seçimle göreve gelmiş belediye başkanlarının, hukuki süreçlerden bağımsız bir şekilde görevden alınması, seçmen iradesinin yok sayılması anlamına gelir. Bu da demokrasinin temel taşlarından biri olan "halkın iradesine saygı" ilkesine aykırıdır.
Kamu Hizmeti ve Yerel Yönetimlerin Rolü
Belediyeler, kamu hizmetlerinin sağlanmasında kritik bir role sahiptir. Mahalli idarelerin, yerel halkın ihtiyaçlarını karşılaması ve bu süreçte demokratik katılım sağlaması gerekmektedir. Ancak kayyum atamaları, yerel yönetimlerin bağımsızlığını ortadan kaldırmakta ve vatandaşların kendi seçtikleri temsilcilerin yerine merkezi bir otoritenin dayatmalarını getirmektedir. Bu durum, yerel demokrasinin zayıflamasına ve toplumun çeşitli kesimlerinin sesinin kısıldığı bir ortamın oluşmasına neden olmaktadır.
Sivil Toplum ve Toplumsal Tepki
Kayyum atamaları karşısında demokratik bir tepki oluşturmak, sadece siyasi partilerin değil, tüm toplumsal kesimlerin sorumluluğudur. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun bu konuda sergilediği tutum, demokrasi yanlısı bir duruş sergileyen diğer siyasi liderlerle iş birliğini gerektirmektedir. Sivil toplum kuruluşları, dernekler ve halk, kayyum atamalarını meşru bulmamakta ve bu duruma karşı çıkmaktadır. Bu tür bir dayanışma, demokratik hakların korunması açısından son derece önemlidir.
Gelecek İçin Umut ve Eylem
Her ne kadar kayyum atamaları gibi antidemokratik uygulamalar karşısında zor günler geçiriyor olsak da, demokrasiden vazgeçmemek en önemli görevimizdir. Geçmişte yaşanan zorlukların üstesinden gelmek için, toplumsal dayanışmanın artması ve farklı görüşlerden gelen seslerin birlikte yükselmesi gerekmektedir. Bu tür uygulamaların devam etmemesi için halkın iradesinin önemini anlamamız ve buna saygı göstermemiz elzemdir.
Sonuç olarak, Türkiye’deki kayyum atamaları, sadece belirli belediyelerdeki siyasi muhalefeti bastırmanın ötesinde, demokrasimizin ve hukuk devletinin geleceği hakkında ciddi endişeler doğurmaktadır. Bugün, bu antidemokratik uygulamalara karşı durmak, demokratik haklarımızı savunmak ve gelecek nesillere daha iyi bir Türkiye bırakmak için el birliğiyle mücadele etmeliyiz. Demokrasinin adaletle var olabileceğini unutmayarak, her bireyin hakkını savunmak ve demokrasiye sahip çıkmak bizim en büyük sorumluluğumuz olmalıdır.